Mobilya sektörünün Türkiye'deki gelişimine kısaca bakarsak, şu anda içinde bulunduğumuz durumu daha kolay anlayabiliriz sanıyorum. Eski İstanbul'da genellikle Rum, Ermeni ve İtalyan ustalar tarafından üretilen mobilyalar kullanılmaktaydı. 19.yüzyıl ve 20.yüzyılın ilk yarısında, İstanbul'un, Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olması dışında Avrupa'nın büyük kentlerinden pek bir farkı yoktu. Doğu ve Batı kültürünün kaynaştığı kozmopolitan bir şehirdi. Mobilyanın ev içindeki önemi kavranmış, bunları üretin kimselere sanatkâr denmeye başlanmıştı. Hatta Padişah Abdülhamit'in çok iyi bir marangoz olduğu, yaptığı çalışma masalarının birer sanat eseri olarak kabul edildiğini hepimiz bilmekteyiz. 20.yüzyılın ikinci yarısından sonra Anadolu'dan gelen göçlerle İstanbul'un demografik yapısı süratle değişmiş; Batı Kenti'nden Anadolu Mega Köyü'ne dönüşmesiyle mobilyacılığın bir sanat olarak görülme özelliği kaybolmuştur. Geçmişten gelen göçebe yaşamın verdiği alışkanlık, İstanbul'da yaşayan Anadolu insanının evini kendisinin ve çocuklarının uzun yıllar yaşayacağı bir yer gibi görmekten uzaklaşmıştır. Doğru dürüst bir imar planı olmayan bir şehrin evlerinin içi de zevksiz ve kalitesiz mobilyalarla dolmuştur.

Şöyle bir 20 yıl geriye döndüğümüzde, ithal edilen oyna makineleri ile o günlerin oy uğruna yağmalanan ormanlarından elde edilen ucuz kereste birleşince, olayı salt para kazanmak olarak gören bir takım fırsatçılar piyasayı şekilsiz Barok mobilyalarla doldurmuşlardı. Her evin salonunda 1 kanape, 4 koltuk ve 3 sehpahadan oluşan basmakalıp bir yerleşme düzeni vardı. Bu mobilyalar, göçlerle hızla artan kent nüfusunun ve plansız bir şehirleşmenin neticesinde mantar gibi bitiveren, şehrin tarihi ve güzel yapısını bozan apartmanlarda, antre, karşısında mutfak, solda salon ve sağda uzun bir koridora dizilmiş 3 veya 4 odadan oluşmuş birbirinin aynı dairelerde sergilenerek insanlarda bıkkınlık yaratmıştır. Bu mobilyaları satın alanlar, gerçek el oyması klasik mobilya aldıklarını sanıyorlardı. Oysa bu oyma makineleri yüzünden yüzlerce gerçek el oyması yapan atölye kapanmak zorunda kalmıştı. Küçük atölyelerde eksik makineler ve acemi çıraklar tarafından kötü ve ucuz malzeme ile üretilen mobilyalar, daha bir yıl dolmadan kullanılamaz duruma gelerek "yerli" mobilya hakkında kötü bir imaj yaratmıştır. 1980'lerden sonra ithalatın serbest bırakılmasıyla özellikle İtalya'dan gelen fabrikasyon mobilya hızla piyasaya girerek albeni ve iyi finişleri sayesinde yüksek talep görmüşlerdir. Özellikle dövizin enflasyondan az arttığı yıllarda bu talep daha da artmış; hatta alıcı, fabrikasyon mobilya aldığını unutarak el yapımı yerli mobilya satıcılarını suçlar pozisyona girmiştir. El yapımı bir sandalye, yabancı el yapımı sandalyeye nazaran çok daha ucuza alıcı bulabilmektedir. Aslında basit bir sandalye üretiminin bile ekonomiye sağladığı katkı çok büyük. Tomruğun kereste haline getirilmesi, atölyeye nakliyesi, atölyede oymacı, tornacı ve iskemle ustaları tarafından işlenmesi, cila atölyesinde cilalanması ve en sonunda döşenmesi, birçok atölyenin ayakta durmasını sağlamaktadır. Tabii bu arada malzemelerle ilgili (cila, tutkal, pres, kaplama, zımpara, boya, sünger, yay, kumaş, vs) birçok fabrika ve atölye de üretimde bulunmaktadır. Üretimden vazgeçerek ithalat yapmak ve malı kutudan çıkarıp müşteriye satmak bir mağaza sahibi için çok daha kârlı ve alıcı ithal mala aç olduğu için daha kolay olabilir. Ancak satıcıların bu seçimi, iş bekleyen atölyeler için çok hazin olacaktır. Eğer ülkenin kalkınmasını, enflasyonun düşmesini ve işsizliğin azalmasını istiyorsak, borçları sürekli yükselten rant ekonomisi yerine üretimi artırmalıyız. Mobilya sektöründe de yapılması gerek, küçük atölyelerde düşük ücretle çalışan çırakların ürettiği kalitesiz ürünler yerine, bu atölyeleri birleşmeye teşvik ederek yoğun makine ve az emek ile çalışan büyük atölyelerin, hatta fabrikaların kurulmasını sağlamak ve tüketiciye kaliteli ve Avrupa ile rekabet edebilen ürünler sunmaktır. Sürümünün fazla olması istenen ve dolayısıyla ucuz fiyatlı, kötü el yapımı mobilya üretiminin fabrikasyona dönüşmesi, maliyetlerin ucuzlamasını ve beklenen sürümün gerçekleşmesini sağlayacaktır. Fabrikasyon üretim sayesinde kalite de belirli ölçüde düzelecektir. Aynı şekilde kalitesiz el işçiliğinin ortadan kalkması, gerçek sanatkârların yaptığı el yapımı mobilyaların değerini ortaya çıkaracak ve şu anda Avrupa örneklerinin yaklaşık %10'u olan yerli mobilya fiyatlarının, %20 ya da %25e yükselmesi halinde bile, ekonomik gücü yerinde olan üst kültür düzeyindeki bireyler yerli mobilyayı tercih edebilecektir. Böylece gitgide azalmakta olan usta sayısının tekrar çoğalması sağlanacak ve gün geçtikçe ithal ürünlerin kalitesine yaklaşılacaktır.


Mobilya + Tekstil - Mayıs 1996

0 yorum:

Yorum Gönder